*Futbol Kitapları Serisi 1 / Nick Hornby - Futbol Ateşi.

*instagram: metalikercan

*Arsene Wenger'e..

Bu yazı serisinde teknik analiz yok, görsel yok, geri dörtlüler, kanat bekler, sahte dokuzlar ya da ayağı iyi stoperler de yok..

Okuduğum futbol kitaplarını yazacağım ama bu yazılar edebi bir inceleme gibi olmayacak, daha çok kitapların bende bıraktığı izlere, okurken aldığım keyfe, öğrendiğim yeni şeylere odaklanacağım. Bir yandan da futbolun aslında ne kadar hayatın içinden, ne kadar şiirsel, ne kadar ilham verici ve ne kadar "entelektüel" bir spor olduğunu anlatmaya çalışacağım. Kitaplar da bana yardımcı olacak.

Huzurlarınızda Nick Hornby ve başyapıtı Futbol Ateşi!

Yeni yılın ilk günü bütün sıkıcılığıyla devam ediyordu, bir gece önce yediğim ağır yemekler ve abur cuburların vücudumdaki etkileri de sıkıcı günü daha da dayanılmaz bir hale getiriyordu. Ancak bunlara rağmen resmi tatildeydik, üniversite sınavı için test çözmeme gerek yoktu, geleceği düşünmeme gerek yoktu, montumun cebinde, Bağdat Caddesi'ndeki D&R'da gördüğüm bir kitabı almak için ayırdığım iki banknot vardı, o zamanlar kredi kartım yoktu, beğendiğim şeyleri ilk görüşümde param yetmezse alamıyordum.

Hava kararmaya yüz tutunca evden çıktım, banliyö trenleri çalışmadığı için minibüsle Bostancı'ya, oradan da ara sokakları arşınlayarak caddeye vardım, D&R'a girip, çeviri kitapların bulunduğu kısma gittim, Futbol Ateşi'nin iki gün önce aynen bıraktığım gibi durduğunu görünce sevindim. Kitabı satın alıp, dolaşmadan, başka kitaplara göz atmadan mağazadan çıktım. Gönül rahatlığıyla eve dönebilirdim. Yeni yıl şimdi başlamıştı. 


Fever Pitch, Türkçeye Bağıs Erten tarafından Futbol Ateşi olarak çevrilir. Her ne kadar roman olarak anılsa da aslında yazarın 1968 ile 1992 yılları arasındaki hayatını "futbol" üzerinden anlattığı bir otobiyografidir.

Yazar ya da anlatıcı, 1968 yılında 11 yaşındadır, annesi ve babası ayrılmıştır, babası kendisini görmeye geldiğinde, doğum gününden sonra yapılacak bir aktivite olarak kendisini Everton maçına götürmeyi teklif eder, ancak anlatıcı bu teklifi "futbolun ilgisini çekmediğini" söylerek reddeder ama içine oyuna dair merak, bir zehir gibi çoktan kanına karışmıştır. 

Bu sebeple aynı yılın sonbaharında babasının ikinci maç teklifini kabul edip, Highbury'ye ayak basar, maç bittiğinde çoktan Arsenal taraftarı olmuştur bile.

Orhan Pamuk, bir röportajında "Neden Fenerbahçe?" sorusuna "Bu işler din gibidir, sorulmaz. Derin bir nedeni yoktur." der. Anlatıcı için de bu böyle, kendisini bulup "Neden Arsenal?" diye sorsak alacağımız cevap buna benzer bir şey olur. Mantıklı bir açıklaması yoktur. Taraftarlığın temelinde de bu mantıksızlık duygusu vardır.

Holiganları, taraftarlığı iki haftada bir deplasmana gitmekle övünmek sanan "serseri" ve "menfaatçi" güruhunu dışarıda bırakırsak çoğu futbol taraftarı, takımını saf ve temelsiz bir sevgiyle destekler.

İşte Futbol Ateşi, en başından en sonuna, bu saf sevgiyi anlatır.

Anlatıcı, bu sevgi sebebiyle kaybedilen önemli bir maçtan sonra, sınıftaki tek Arsenal taraftarı olarak okula gitmek istemez, bu saf sevgi sebebiyle boynuna taktığı kırmızı - beyaz atkı yüzünden deplasman metrosunda yüzüne yumruk yer, hem de reşit bile değilken daha!

Hayat her zaman matematik üzerine gitmez, analitik düşünmeyi bırakmak zorunda olduğumuz zamanlar vardır, ruh hesapsız şeylere de ihtiyaç duyar, bu hesapsız şeylerin başında çoğu zaman futbol gelir.

Bilmiyoruz belki de anlatıcının futbolu bu kadar sevmesinde babasıyla bir şeyler paylaşabiliyor olmanın da gizli hazzı da vardır. Bunu merak eden ne yazik ki, romanı okumak zorunda..

Yazıyı şu çok sevdiğim alıntıyla bitirmek istiyorum:

        "Ben futbolu eğlenmek için izlemiyordum. Her yerde eğleniyordum ve eğlenmekten gına gelmişti. Her şeyden öte, sebepsiz mutsuzluğu yaşayabileceğim, sessiz kalıp endişelenip kederlenebileceğim bir yere ihtiyacım vardı." (Futbol Ateşi, Sf. 42)

Yorumlar