*Futbol Kitapları Serisi 2 / Marcel Desailly - Kaptan.

  instagram:   metalikercan  

Bir edebiyatçı olarak romanları "Hayata ne kadar yakın?", biyografi ve otobiyografileri ise "Kurguya ne kadar yakın?" sorusunu kendime arkadaş ederek okurum.

Çünkü okur zihni, roman yazarının esere, hayatına dair neleri kattığını bilmek ister. Orhan Pamuk'un Saf ve Düşünceli Romancı'da da anlattığı gibi üniverite profesöründen, ilkokul mezununa, her kültürel düzeyden insan Masumiyet Müzesi'ni okurken, Kemal'in ve yaşadığı aşkın ne derece Orhan Pamuk'a ait olduğunu merak eder.

Aynı şekilde okur zihni, biyografi ve otobiyografi yazarının da bahse konu hayat hikayesini anlatırken ne derece gerçeğe sadık kaldığını, yalan söyleyip söylemediğini, objektifliğini koruyup korumadığını merak eder.
 
İki türde de okur zihni, merak ettiği sorulara cevap bulamadığı taktirde tatmin olmaz, ruhen ve mantıken eseri benimseyemez.

Edebi türlere dair yaptığım bu kısa kritikten sonra, yazının konusu olan kitaba gelelim. Kitap, kendi döneminin en önemli defans oyuncularından biri olan Marcel Desailly tarafından yazılmış bir otobiyografi.. Futbolcu 1968 yılındaki doğumundan, 2002 yılının şubat ayına kadar gelen hayatını anlatıyor.

Futbol entelektüel çevreler tarafından çoğu zaman küçümsenmiş, hakir görülmüş bir spordur. Avam merakı ve boş iş olarak görüldüğü için de insana bir şey katamayacağı düşünülmüştür. Onlara tek bir şey söyleyebilirim ki Marcel Desailly'nin futbola bulanmış hayatı herkes için bir hikâye barındırıyor!

Bu yüzden, karşınızda, 8 numaralı formasıyla, Fransa Milli Takımı ve Chelsea'nin kaptanı: Marcel Desailly!


*

Desailly'ye dair ilk hatıralarımı düşünüyorum..

Tarihler 1 Ekim 2003'ü gösteriyor. Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi'nde, grubunun ikinci maçında, Chelsea deplasmanında..

Cordoba, rakip alana uzun bir top gönderiyor, siyahi bir futbolcu Sergen'i marke edeyim derken dengesini kaybedip yere düşüyor ve gol.. İki sıfır öndeyiz..

Ben o zaman, dengesini kaybedip düşen futbolcunun kim olduğunu bilmiyorum, benim için önemli olan Chelsea'yi yenmiş olmamız zaten, gerisi önemli değil..

Desailly'yi gördüğüm ilk an bu işte..

Bundan sonra Play Station'da en çok aldığım takım Chelsea oluyor, defansın ortasında hep o isim gözüküyor: Desailly.. Ama benim ne kitaptan haberi var o zamanlar ne de hayat hikâyesinden..


*

Kitaba geri dönmeden önce Desailly'ye dair en çok kıskandığım şeyi söylemek istiyorum ki şöyle kendisi benim en sevdiğim dört Avrupa kulübünün üçünde oynamış, bu takımlar: Marsilya, Milan, Chelsea.. Herhalde futbolcu olsam, biri çıkıp önüme bir yurtdışına çıkış fırsatı koysa ve bana yıllarını istediğin takımlara dağıtabilirsin dese, hiç düşünmeden bu üç kulübü sıralarım.. Böyle bir şey bu saatten sonra imkansız olduğu için kitabı biraz kendimi teselli etmek adına da okudum diyebilirim.

Ama Desailly'nin profesyonelliğe adım attığı kulüp Nantes. Bu dört kulübe ek olarak kitapta ayrıyeten milli takıma dair anılarına da yer veriyor. Hepsinde hoşuma giden detaylar var. Takım takım sıralamak istiyorum.

Nantes bölümünde, ilk kez oyuna girdiği an yaşadığı heyecan, o heyecanla Tigana'ya çok sert bir müdahele yapması ve çocukluğunun efsane oyuncularından biri olan Tigana'nın kendisine "Sakin ol evlat" demesi..


Marsilya'da başkan Bernard Tapie'nin soyunma odası konuşmaları.. Başkan takımı motive etmek için bazen mali durum için satmak zorunda kaldığı ünlü tablolarından bahsetmesi.. Bunun yanında yine başkanın Valenciennes maçında şike yaptığının iddia edilmesi.. 

Ve tabii ki Milan'ı yenerek kazandıkları, 1993 Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu..

Ayrıca Desailly'nin, Marsilya'yı "Sabır ister, arzu edilmek ister." diyerek tanımlaması da çok hoşuma gitti.


Milan bölümünde, tabii ki Beyefendiler Masası'na kabulü.. Antrenör Capello ve başkan Berlusconi ile olan ilişkisi.. Berlusconi'ye cevap vermeye cüret edebilen büyük kaptan Baresi.. Juventus ve güney İtalya deplasmanları.. 1999 Ekim'inde Chelsea formasıyla San Siro'ya çıktığında tribünlerde "Daima kalbimizde olacaksın!" yazılı pankart..

Desailly, Milan'ı da tanımlar, hem de harika bir biçimde, çünkü İtalya'da oynamak hele Milan'da futbol oynamak çok başka bir tatmindir. 2010'lu yıllarda Milan'ın futbolun zirvesinden, finallerden biraz uzak kalması, yeni jenerasyonun bunu hem bilmemesine hem de anlatılınca kavrayamamasına sebep oluyor. Ancak Desailly şöyle diyor: "Milan'ın bir sırrı vardır. Saha içindeki oyunla, taktikle ya da parayla hiçbir ilgisi olmayan bir sırrı" Bu sırrı da insan seçimi olarak açıklıyor.

Milan bünyesine aldığı kişilerin kendisini en iyi şekilde temsil etmesini ister, bunu talep eder..


Chelsea bölümünde hoşuma detay ise İngiliz - İtalyan futbolu kıyaslaması.. Desailly kitapta Arsenal, Manchester United, Liverpool ve Chelsea harici takımların, modern futbola uzak olduğunu, hele İtalya'daki taktik santranç ile hiç alakası olmadığı söyler. Ancak buna rağmen çok hızlı ve sert bir oyun vardır ve bunda zorlandığını belirtir.


Fransa Milli Takımı'ndaysa tabii ki 98 Dünya Kupası macerası.. Cumhurbaşkanı Chirac'ın futbolculara mutlaka kupayı kazanmaları gerektiğini, çünkü kupayı eşine vermeyi hayal ettiğini anlatması.. Desailly'nin final maçında oyundan atılması.. Zizou'nun fenomenleşmesi.. Kupayı kazandıktan sonra gözyaşlarına hakim olamaması.. Didier ile olan sevinci.. Ve I Will Survive.. Devamında 2000 Avrupa Şampiyonası.. Trezegeut, Pires, Anelka gibi yeni isimler.. Ve 2001 yılında en büyük dostlarından biri olan Didier Deschamps'ın kendisine Milli Takım kaptanlığını devretmesi..


*

Bunlar kitapta futbolcu Desailly'nin yaşadıkları..

Bu otobiyografinin değerli olmasının belki de asıl sebebi, bize iki kültür arasında, iki kıta arasında, iki isim arasında hatta iki baba arasında kalmış bir adamı anlatması.. Tek başlarına uzun bir roman ya da geniş bir tez konusu olabilecek meseleleri Desailly'nin iç dünyasını açmasıyla görürüz.

Kendini hem Ganalı hem Fransız hisseder, La Marseillaise'yi söylemekten gurur duyar, La Marsillaise'yi ıslıklayan Cezayır asıllı Fransızlara büyük kızgınlık duyar, annesiyle evlenmesi sonucu soyadını aldığı üvey babasını ki bu adam bir beyazdır ve Desailly ona "Beyefendi" diye hitap eder, siyah olan öz babasından daha çok sever, Akra sokaklarında dolaşırken Paris'i özler, nereye ait olduğunu anlayamaz, ancak bazen de Fransa'da kendisini Gana'nın çağırdığını hisseder..

Biyolojik babasının endisine koyma istediği ad Odenkey'dir, bu sebeple bazen de hatta çoğu zaman kaderinin çok daha başka türlü ilerleyebileceğini düşünür, "Başka bir yaşamda adım Odenkey olabilirdi." der.

Bunlar sadece futbola ait olamayacak, çok ciddi meseleler..

Ama şu da bir gerçek ki biz Desailly gibi bir adamı futbol sayesinde tanıyoruz.

Marcel & Odenkey !



Yorumlar